Fip (Kedilerin Bulaşıcı Karın Zarı İltihabı-Bilgi)

Önceleri siyam ve İran kedilerinde genetik yatkınlığı olduğu bilinen bu hastalık son zamanlarda tekir, sarman, biritish shorhair, rus mavisi, scottish fold, çinçilla ve diğer kedi ırklarında da yoğun olarak görülmektedir. Öncelikle kediler dışındaki hayvanlara ve insanlara bulaşma durumu yoktur. Maalesef tam anlamıyla aşısı bulunabilmiş değil. Karın şişliği ve iç organlardaki granülüm formlarında tedavi imkânı pek mümkün değil. Hastalıkla ilgili bilinmeyenlerin çokluğu hem teşhisi hem de tedaviyi zorlaştırmaktadır. Ancak fip ten şüphelenilmesi ve erken tanı durumunda bağışıklığı kuvvetlendirerek hastalıktan kurtulma ihtimalimiz var. Tabi ki her vaka için bu durum geçerli olmayabiliyor. Yeni bir kedi aldıysanız ve yavru ise kedimizin çene altı dudak kenarında ve ağız içinde yara benzeri veya sivilce tarzı oluşumlar var ise, sesi çıkmıyor ve hasta gibi miyavlıyorsa , diş etleri kırmızı bir şerit şeklinde(normali gül pembesi rengindedir) ise ve kana benzer kötü bir ağız kokusu varsa, pek iştahlı değil az yemek yiyor ve kilo almıyorsa veya kilosu hep aynı kalıyorsa,( 3 aylık 1200 gram 4 aylık oldu halen aynı), oyun oynamıyor ve sürekli bir yerlere burnunu dayayıp ısınma ihtiyacı hissediyorsa ,eve geldikten 1 ay sonra veya daha sonra ev içinde mantar enfestasyonuna yakalanıp inanılmaz bir şekilde tüylerini dökmeye başlıyor ve oval mantar hifa alanları (oval tüy dökülme alanları) oluşuyorsa kedinizde bir sorun var demektir. Daha doğrusu kedinizin bağışıklığı düşük demektir. Acilen bağışıklığı kuvvetlendirecek hekiminizin uygun gördüğü ilaçları kullanmak gerekir. Bu belirtiler 6 aylığa kadar olan kedilerde fip ten şüphelenmemize neden olmalıdır. Hastalığın kuluçka süresi (mikrobun alınmasından, hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar olan süre) 2-12 hafta olup ortaya çıkış süresi belirtilerle uyuşmaktadır. Belirtilerin bir veya birkaçı aynı anda olabilir. Tabii şüphemizi test kitiyle ve kandan bakacağımız diğer testlerle doğrulamamız gerekir. Yine de tam anlamıyla teşhis kolay olmamaktadır. Bu belirtileri gösteren kedilerin bir kısmı, bir süre sonra (1-2 ay) düzelmekte ve taşıyıcı olarak kalmakta, bir kısmı ise daha ileri belirtiler gösterip (top yutmuş gibi şiş bir karın veya yüksek ateşli iç organ formu, anemi ve sarılık) maalesef hayatını kaybetmektedir. Erişkin kedilerde (8 aylık ve üstü) ise daha farklı belirtiler olmaktadır. Kediniz kızgınlık döneminde veya o dönemi atlattığını düşünüyorsunuz ve siz ameliyatını yaptırmaya karar verdiniz ve uygun bir yere ameliyatını yaptırdınız. Operasyonun ertesi günü veya 1,5-2 gün içinde 40-41 derecelik yüksek ateş, ilaveten ağızda salyalanma ve ağız içi yaralar oluşuyorsa ve antibiyotikler etkimiyorsa sadece biraz kortizon iyi gelir gibi oluyor ertesi gün aynı duruma dönülüyorsa, kedinizin virüs hastalığı var demektir. Fip virüsü ana neden olabileceği gibi diğer virüslerle birlikte kombine olma ihtimalide vardır. Burada hastalığın ortaya çıkmasının ana nedeni kızgınlıktan dolayı, çiftleşme stresinden dolayı bağışıklığın düşmesi üstüne anestezi alması ve ameliyat durumu bağışıklığı iyice düşürmekte ve virüsün istediği zemin ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla virüste patojen bir pozisyon almış olur. Bu durumda acilen kedinizin bağışıklığını yükseltecek ve vücudun interferon salgılamasını teşvik edecek uygulamalar yapmalı veya direk interferon verilmelidir. Bu grup kediler uygun tedaviyle kısa sürede düzelmektedirler. Fakat tekrar nüksedebilme ihtimali her zaman hafızamızda olmalıdır. Kedimizi stresten uzak tutmalıyız. Uzun süre yalnız bırakmamak gibi. Özellikle ameliyat öncesi dişi kedimiz kızgınlıkta olmamalıdır. Hem erkek hem dişi kedilere ameliyat öncesi mutlaka kan tahlilleri yapılmalı ve kanda corona antikoru olup olmadığı saptanmalıdır. Diğer grup erişkin kediler ise yıllarca hastalığı taşıyabilir ve sağlıklı bir hayat sürebilirler. Bu grup kediler kan yolu haricinde hastalığı diğer kedilere bulaştıramazlar. Çünkü virüs makrofaj hücreleri içindedir. Kedimiz ilk olarak hastalığı başka kediden dışkı veya salya yoluyla aldıktan sonra onunda diğer kedilere salya ve dışkıyla bulaştıracağı süre ortalama 7 haftadır. 7 hafta sonra bağışıklık oluşur ve virüs kana geçer. Yine de hastalıkla ilgili bilinmeyenlerin çokluğu sebebiyle taşıyıcı kedileri diğer kedilerle aşırı iç içe olmamasında fayda vardır. Yine bu grup taşıyıcı olan erişkin kedilerde stres ve bağışıklığın düşmesi durumunda hastalık ortaya çıkmakta veya sinsi bir şekilde iç organlarda tümöre benzer mercimek tanesi şeklinde sarı-beyaz renkte granülom adını verdiğimiz odakları meydana getirmektedir. Öncelikle granülom dediğimiz organlarda oluşan beyaz odaklar, makrofaj hücreleri tarafından yakalanıp hapsedilmiş virüslerin oluşturduğu makrofaj-virüs kompleksi veya komponentinden başka bir şey değildir. Virüs hangi organa ilgi duyarsa O organa yerleşir ve orada granülom kompleksi oluşturur. Dolayısıyla organlarda büyüme ve fonksiyon bozukluğu meydana gelir. Örneğin karaciğerde granülom oluşmuşsa ağız içi, kulak içi, patiler, derisi ve göz mukozasında SARILIK belirtileri görülür. Kan Tahlilinde ise 10 kat artmış yüksek bilurubin (sarı madde), anemi (alyuvar azalır-ama hemoblobin sayısı normaldir), yüksek karaciğer enzimleri (özellikle ast enzimi), total protein yüksekliği (mikrobun varlığını kanıtlar) mevcuttur. Özellikle sarılığın nedeninin kan paraziti, safra tıkanması veya kedilerde olan kronik açlık ve uzun süreli kusmaya bağlı olan karaciğer yağlanmasından ayırmak gerekir. Dalak etkilendiğinde yine anemi görülür. Damarlar etkilenirse yani damar iç çeperlerinde kompleks oluşursa bu sefer damar yapısı bozulur ve damarlar kanın sıvı kısmını sızdırmaya başlar. Akciğer de sıvı birikimi (solunumda zorlanır ve sürekli köpek gibi oturma pozisyonu alır) karında sıvı birikimi (karnı armut şeklinde veya top yutmuş gibi şişkin) gibi sonuçlar ortaya çıkar. Tabiki bu biriken sıvıların niteliği ve niceliğine bakılmalıdır, kedilerde travmaya bağlı diyafram fıtığından, kalp yetmezliğinden ve diğer nedenlere bağlı sıvı birikimlerinden ayırt etmek lazım. İlerleyen zamanlarda bu sıvının fibrinden yüksek, altın sarısı rengine dönmesi bu hastalık için spesifik- tipik bir bulgudur. Böbrekler etkilenirse çok su içme ve çok idrar yapma, bazen yatağa- yorgana işeme, böbreklerde büyüme, idrarda sürekli protein atılımı ve yüksek dansite, kanda üre-kreatinin ve total protein yükseldiği görülür. Sürekli tekrar eden sistit (az miktarda ve sıkça pembe-kırmızı idrar yapma) ve eşlik eden diş eti iltihabı görülür. Bu belirtileri virüs dışındaki böbrek yetmezliğine neden olan faktörlerden ayırmak gereklidir. Çok su içme ve çok idrar yapma durumu sistit, pyometra, böbrek yetmezliği ve şeker hastalığında da görüleceğinden mutlaka ayırmak gerekir. Kısaca böbreklerde granülom oluştuğunda bu durum kedimizi 2-3 sene içinde sinsi bir şekilde kronik böbrek yetmezliğine sürüklemektedir. Sinir sistemi ve gözler etkilenirse sinirsel semptomlar ortaya çıkar (titreme, kasılma, sinirlilik, tikler). Bazen lösemi aşısı sonrası 2-3 gün süren halsizlik ve göz arkasında oluşan sis bulutu tarzında uveitisle karşılaşırız. Bu durum bize kedimizin bağışıklık problemi olduğunu gösterir. Neden olan faktör bir virüs (FİV kedi AIDS virüsü veya FİP virüsü olabilir). Bu grup kedilerin illaki hastalanacaklar diye bir kaidesi yoktur. 2-3 gün sonra normal yaşamlarına dönebiliyorlar. İç organlarda ve damarlarda granülom oluşması (sarılık –böbrek yetmezliği –anemi-karın ve göğüste su toplanması) vücudun bağışıklık sisteminin virüse verdiği tepkiden kaynaklanır. Dolayısıyla bağışıklığı düşürüp belirtileri azaltmak ve yangıyı gidermek için kortizon uygulanmasının sebebi de budur. Virüsle bulaşık makrofajlar virüsten kurtulamazlar ve kümeleşirler ve granüller oluşur. Granülom oluşmuş vakalarda bağışıklık yükselticiler bir işe yaramaz, aksine granülomları artırabilirler. Dolayısıyla kan tahlili burada önem arz eder. Bağışıklık düzeyini anlamamıza yardımcı olur. Granülom oluşmamış ve bağışıklık düzeyi artırılarak kurtulan vakalarda ise henüz virüsün form değiştirmediği ve monosit –makrofaj hücrelerini hedef almadığı düşünülür. Görüldüğü üzere kedilerde çağın vebası diye nitelendireceğimiz bu hastalık; virüsünün çok değişken olması, teşhisinin ve tedavisinin zor olmasına, virüs değişkenliği sebebiyle aşısının tam koruyucu olmamasına, çoğu zaman iç organlarda oluşturduğu bozukluk sebebiyle asıl nedenin kendisinin olduğunun göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Virüsle ilgili gizemlerin ortaya çıkarılması veteriner tıp alanında yeniliklere kapı açacaktır.